Nisan 07, 2018

Işık Yak, İzi Kalsın


Bir dönem bedenimi karanlıklara sürmüştüm.

Artık ruhumu gölgelerden kaçırmak için neredeyse ona ışık tutacağım.
Karanlıktan korktuğum kadar ışığı kapattığım günler de oldu.
Bazen neredeyse gündüz vakti ışık yakacağım.

İşte onun acıklı olmamak için direnen buruk hikayesi budur. Neden ışık açmak değil de ışık yakmak der, can acısı buradadır. Işıldamak için yanmak gerekir çünkü ona göre.
Canımı ateşlerin ortasından çekebilseydim, kendi dudaklarımdan öperdim. Nefesime kuvvet, daha kaç yangın üfleyeceğim, yolum bilir.
Yoluma döktüğüm kaç iyi ki kaç keşke var, bedenimi sürdüğüm karanlık şahittir işte. 
Bazı zamanlar mecazen değil, gerçek anlamda kemiklerim ağrır. Kaç sabah doğurdum ağrılar içinde kaburgamdan, kaç kemiğim yen içinde kaldı, kimseler duymadı. Acımı yüzümden kimseler görmedi.
Ruhum sıkıldı bir aralar epey, onu uykulara teslim ettim. Uyuyunca geçer sandım. En azından zaman... Şimdi hem sıkıntıdan uyuyamıyor, hem uyuyamadığına sıkılıyor. 
Kalın kazaklar örmek isterdim ona, o ölmesin diye artık. Haroşa bir hayatın içinde saklansın, görmesin onu dünya diye, bir ters bir düz kazaklar örmek isterdim.
Çırpınırken görseniz onu, aktris sanırdınız. Bir oyunu var diye düşünür, yalnızca izlerdiniz. Kimsenin aklına salonun ışıklarını yakmak gelmezdi. O ise şöyle derdi kanlı kanatlarını çırparken size. ''Ben bir martıyım'' Alkışlayacak olurdunuz belki onu, utanırdı. Şöyle derdi size: hayır hayır,  ben hiçbir şeyim!
Önceden canımın acısı için birilerine koştururdum onu. Can ferahlığı için dost aratırdım acısına. Şimdi kimselere gitmesin diye uzun uzun tembihliyorum. 
Önceden, öncesi ve sonrası diye ikiye ayırır hayatımı, kendime anlatırdım; kendimle konuşmak olsun diye. 
Şimdi sesim yüksek çıksın istiyorum, konuştuğum kendime kalmasın. 
Ben bu dünyaya göz altları kızarmış şiirler bırakmak istiyorum. Okundukça o şiirler, karanlıktan ışıldamak. Ne kadar yandığım hatırlanarak...