Kasım 28, 2017

Kabuk

Kadın ilk defa gittiği bir şehirde bir adama rastlıyor. Hikaye 
ortadan
başlıyor böylece.


Adam elini uzatıyor. Sanki hikayenin bir başı var gibi. Kadın bu andan sonra kendisine uzatılan o ince parmakları ruhuna işleyecek ve asla unutamayacak. Gözlerini kapattığında adamın ince parmakları avuçlarının içinde dolanıyor olacak.
Adam hem mahçup, hem cüretkar. Onu daha önce bu şehirde görmedi. Onu daha önce hiçbir şehirde bir kez bile görmedi. Bu aşık olduğu şehre ne çok yakışıyor O. Kadın, adamın sessizliğinde bunların olduğunu anlamıyor. O sıra sessizlik konuşmaları içine alıyor. Rüzgar esiyor. Kadın, adama sarılmak istiyor. Ellerini hep sıcak bilir, şimdi bu sıcak eller adamın ellerinden başlayıp, kalbini ısıtsın istiyor.
Kadın beklemek istemiyor. Adamın teni mıknatıs gibi kadını kendine çekiyor. Ellerini adamın kulaklarına götürüyor biraz sonra, bakayım üşümüş müsün bahanesiyle eline dokunuyor adamın. Hayır, bahane değil, üşüyor mu, ısınmak ister mi, kendisinin Onu ısıtmasını ister mi, merak ediyor. Adam sadece kadının ismini söylüyor arada bir. Kadın başına cümleler koyuyor içinden, kendi ismini adama tekrar ediyor dışından. Kadın düşecek gibi oluyor, elini adamın beline atıyor. Şimdi adamın kolu da kadının omuzlarına dokunuyor. Ne hafifletici bir ağırlık onun kolu bu cılız omuzlarda, keşke orada kalsa. Kalmıyor. Adam birkaç adım sonra elini çekiyor. Hayır, adam tam 6 adım sonra elini çekiyor, kadın bundan çok emin. Adamın koluyla, kadının ruhundan bir parça kalkıyor ayak üstü. Üzülmeye vakit bulamıyor kadın, adamın sarhoşluğunda bir adım daha atıyor.
Adam konuşuyor şimdi. Kadın susuyor. İsmini söylüyor ona ara ara. Bu adam Onun ismini ne de güzel söylüyor. Bir bankta yan yanalar. Kadın yorgun, adamın teni mıknatıs. Başı omzuna doğru düşmek istiyor. Adam bu sessizliği bozup, “sen ne güzel geldin” diyor Ona. Kadın içinden tekrar ediyor cümleyi. “Bana yanımda otururken bir anda sen ne güzel geldin, dedi” diyor içinden. Bu adam ne söylese büyülerle konuşuyor, efsun katıyor sesine.
Bank, koltuk oluyor.
Kadın uyumak istiyor. Kadın, adam onu seviyor mu bilmek istiyor. Kadın kendi cüretinden utanıp, kendini geri çekiyor. Saatler geçiyor. Saatler bir koltukta yalnızca bir iki gülümseme, arada bir göz göze gelmeyle geçiyor. Kadın uyudu uyuyacak. Adamın ince parmakları kadının yüzünde, kadının başı adamın omzunda artık. Sonrasında kadın adamdan çok uzakta olduğu zamanlarda da derdini telefonda söylerken, sanki bu omuza başını yaslıyor gibi hissedecek.
Adamın ağlatacak güzellikte bir kokusu var.
Kadın o gece kabus görmüyor. Kadın ilk kez gördüğü bir şehirde ilk kez gördüğü bu adama uykusunu teslim ediyor.
Adam uyanıyor. Kadının gözleri de anlaşmış gibi ondan sonra açılıyor.
“Hoş geldin” diyor adam. Kadının ellerinden başlayıp, vücudu yanıyor. Bu adam neyin ne zaman söyleneceğini ne iyi biliyor.
Adam sandalyeye oturup, masada bir uğraşa dalıyor. Kadına bir şeylerden bahsediyor. Kadın adama yaklaşıp, yere oturuyor. Sandalyede oturan adamın dizine kollarını yüzüne destek yapıp, yaslanıyor. Adam afallıyor. Sonrasında adam, Ona “bu kadar samimiyetsiz insan varken, bu kadar sevgiden anlamayan insan varken sen geldin yanıma, yere oturup, başını dizime yasladın” diyecek.
Adam, gözünün içine hayranlıkla bakan bu kadına dönüp, “ben sana aşık oldum” diyor. Kadın içine dönüp, “ben sana aşık oldum dedi bana” diyor. Kadın bu cümleyi sonrasında kendine ne çok tekrar ediyor.
Kadının eli adamın yüzünde ne çok dolaşıyor. İyi ki dolaşıyor.
Saatler geçiyor. Çok saatler geçiyor. Gece dönüp gün oluyor. Gün üşüyüp, yağmur oluyor. Yağmur gidiyor, güneş çıkıyor.
Kadın huzursuz oluyor, sanıyor ki adama erişemiyor.
Bu adam kesinlikle bu dünyadan değil. Bu adam ilk defa karşılaştıklarındaki gibi her zaman ne güzel şeyler söylüyor.
“İçimize yuva yaptık biz. Konuşamayabilir, ulaşamayabiliriz. Hep yakınız, dip dibeyiz, aklımın içindesin, aklının içindeyim. Huzursuz olma” diyor kadına. Kadın gözlerini kapatıp, adamın boynuna sarıldığını ve orada hiçbir şey yapmaksızın öylece asılı kaldığını hayal ediyor. Saatler geçiyor. Gece, kendini güne ulaştırıyor. Dargınlar daha çok küsüyor. Bebekler dünyaya geliyor. Birileri yalnız kalıyor. Filmler çekiliyor. Hayatlar bitiyor.
Hikaye hiç bitmiyor.
Kadının, adamı ilk gördüğü yerde, adamın aşık olduğu şehrinde, aşık olduğu manzaranın önünde bir fotoğrafı var.
Adamın, kadın tarafından aşık olunmuşluğu var.
Hikaye hep ortadan devam ediyor... Hikayelere son yazmak kötülük geliyor ikisine de. Hikaye öylece...

Kasım 21, 2017

Sevdiklerim Silahlanmış


Bir şiir kaç günde yazılır,
 kaidesi var mıdır bunun
(cevap beklemediği için soru işareti yok)





İçimde kuş
zihnimde hamam böcekleri
iç orhanlarımda her arabesk şarkıya bir kağıt ucu alev alıyor
bir ağızdan dünyanın batmasına dair bir şeyler tartışılıyor
ben müziksiz bir şarkıyım yine
salonun ortasında yalnız başıma dururken
salonun ortasında yalnız durmak
acılı bir notadır nasılsa
hüzzam makamından cüzzam makamına
yeni yılın getirmediği umutlardan
almak için intikamımı
ışıklı çam ağacında sallandıracağım boynumu
ölürken de aykırı kaçıp
ışıklar içinde uyumayacağım 
bir intihar vakasıdır 
bundan şiir olmaz



Kasım 19, 2017

Enkaz Sesi

Rabbim biliyorum, sen büyüksün
fakat sen de biliyorsun
bu büyüklükler boyumu hayli aştı
umudu doğurup bir gün
ertesi gün öldürmek
ruhumun parsellerinde çoklu kişilik bozuklukları
bir de susmalar peyda oluyor anlayamadığım
sen anlayansın, sen affeden, öyle okumuştum
bir de okumadığım bunca şey
çalışmadığım yerden çıkınca sualler
kendim öğrendim bak, aferin bana
bunca şey affedilmeyen, küçüklüğüme ver
hazmedemediğim kırgınlıkları
haşa
bu nasıl senaryo diye düşünecek oluyorum
böylesine salt hayal kırıklığı
böylesine öngörülen çaresizlik
sezondan kaldırmadan beni
farklı bir gidişat lazım bana
ben görüp, bildiklerime dayanamıyorum
senin izlediğin onca çirkinlik
nasıl dayanılır, keşke söyleseydin
keşke bilseydim de sormasaydım
mahallede değil
illaki bir yerlerde
yine
anarşist, din tanımaza çıkacak adım
sözcüklere bağlı taşlar fırlatılacak üstüme
izler miyiz birlikte ?
bana içi arındırılmış yeni bir akıl lazım
Rabbim
yoksa gerisi zor
yakmadığın için yakılmak
kırmadığın yerden parçalanmak
insan ol da gör, diyesim geliyor
affet
büyüksün, affedersin
de, bu yangın benim boyumu aşmadı mı artık ?



suyu aramanın çaresiz seslenişiyle...