Şampiyonluk kupasını kaldıracağımız günlere...
Başından belli. Hükmen mağlubuz.
Sahaya çıkmadan önce
illaki bi göz göze geliyoruz. İşte o zaman nasıl oluyorsa, bir cümle sonu “oh
be” dedirtecek bir konuşma başlatıyor. Sahaya çıkmakta ve yenilgiyse, yenilgiyi
de doyasıya yaşamakta karar kılıyoruz. Taktik sormuyoruz.
Gidiş yolundan hep
puanlar veriyoruz birbirimize. Neden demeden önce, ne hissederek, ne düşünerek
yaptın diyoruz, neticenin değil, o anın oyuncularıyız.
Yenilgiyi doyasıya
yaşamaya ilk adım...
Atağa kalkıyoruz. Benim elim senin omzunda.
Atağımız direkten
dönüyor. Kızacak oluyoruz birbirimize, sonra sen pişman hissetmeyeceksen,
boş ver, diyoruz ve konu kapanıyor. Maç devam ediyor. Nedense sonu yenilgi olan
maçlar enine boyuna uzaya uzaya, zamana yayılarak devam ediyor. Mücadelenin her
dakikasını şakaklarımızda atan nabızdan bir an oradan kopmadan, kopamadan
yaşıyoruz.
Bir ara ben taç çizgisinin dışında dolaşırken buluyorum kendimi.
Sesler boğuk
geliyor, nabzım yükseliyor. Direnç, diye bağıran bir ses duyuyorum sonra, tabi
ya, oradasın, hep oradaydın. Koşmaya devam ediyorum. Olayı amacından öyle
sapıtıyorum ki hatta, topun ardından değil, sana doğru koşuyorum. Çünkü ikimiz
topun ardından koşarsak, daha çok amaca hizmet eder, onu anlıyoruz.
Ağlarımız topla o kadar havalanıyor ki, üşüyoruz.
Soyunma odasına gidip, fantastik cümleler kuruyor, en
başından bir daha inanıyoruz. “yenilirsek” diyoruz, “yenilirsek de, e anımız
olmuş olur, oyun oynamış oluruz” diyoruz. O uzatma illaki geliyor işte, ısınmak
için maça daha çok asılıyoruz, çünkü kendi kalemizde gördüğümüz her gol çok
üşütüyor bizi...
Ağlarımız topla o kadar havalanıyor ki, üşüyoruz.
Üşümekten gözümüzden yaşlar
geliyor. Isınmak olsun diye daha kuvvetle asılıyoruz maça bu yüzden. Yapılan
faulleri hakem görmüyor, trübünde ümidini kesmiş milyarlarca insan, “artık sonu
gelse şunun” diyorlar, bakışları yerde... Düdük çalıyor. Bitti işte, diyoruz. O
sıra öyle uzun bir uzatma ekleniyor ki maça, ne trübün ne adil olmayan hakem,
ne hükmen mağlupluk...
Ben o kocaman sahada bana doğru koşuşuna, aynı atağa son sürat
koşuşumuza çok inanıyorum. Dostluktan hep hükmen galibiz ya, ben bu oyunu seninle
oynamayı seviyorum. İyi ki deplasmanda ben yedek kulübesinde beklerken, sen
“oturabilir miyim” diye sordun... O sahada trübün yuhalamalarını hiç duymadan,
hep bulacağım seni. İyi ki doğdun!