Aralık 06, 2017

Işık




Şampiyonluk kupasını kaldıracağımız günlere...




Başından belli. Hükmen mağlubuz.
Sahaya çıkmadan önce illaki bi göz göze geliyoruz. İşte o zaman nasıl oluyorsa, bir cümle sonu “oh be” dedirtecek bir konuşma başlatıyor. Sahaya çıkmakta ve yenilgiyse, yenilgiyi de doyasıya yaşamakta karar kılıyoruz. Taktik sormuyoruz.
 Gidiş yolundan hep puanlar veriyoruz birbirimize. Neden demeden önce, ne hissederek, ne düşünerek yaptın diyoruz, neticenin değil, o anın oyuncularıyız.
Yenilgiyi doyasıya yaşamaya ilk adım... 
Atağa kalkıyoruz. Benim elim senin omzunda.
Senin elin benim sırtımda. Çünkü sen biliyorsun ki o sırt çok ağrılı bir sırt. İçinden geçiriyorsun mütemadiyen, bu maçtan ağrısız çıkacağız diye. Dışımdan söylüyorum ben, dış sesinmiş gibi. “Kalbimden geçiyordu” diyorsun.

 Atağımız direkten dönüyor. Kızacak oluyoruz birbirimize, sonra sen pişman hissetmeyeceksen, boş ver, diyoruz ve konu kapanıyor. Maç devam ediyor. Nedense sonu yenilgi olan maçlar enine boyuna uzaya uzaya, zamana yayılarak devam ediyor. Mücadelenin her dakikasını şakaklarımızda atan nabızdan bir an oradan kopmadan, kopamadan yaşıyoruz.

Bir ara ben taç çizgisinin dışında dolaşırken buluyorum kendimi.
Sesler boğuk geliyor, nabzım yükseliyor. Direnç, diye bağıran bir ses duyuyorum sonra, tabi ya, oradasın, hep oradaydın. Koşmaya devam ediyorum. Olayı amacından öyle sapıtıyorum ki hatta, topun ardından değil, sana doğru koşuyorum. Çünkü ikimiz topun ardından koşarsak, daha çok amaca hizmet eder, onu anlıyoruz.
Ağlarımız topla o kadar havalanıyor ki, üşüyoruz. 

Üşümekten gözümüzden yaşlar geliyor. Isınmak olsun diye daha kuvvetle asılıyoruz maça bu yüzden. Yapılan faulleri hakem görmüyor, trübünde ümidini kesmiş milyarlarca insan, “artık sonu gelse şunun” diyorlar, bakışları yerde... Düdük çalıyor. Bitti işte, diyoruz. O sıra öyle uzun bir uzatma ekleniyor ki maça, ne trübün ne adil olmayan hakem, ne hükmen mağlupluk... 
Soyunma odasına gidip, fantastik cümleler kuruyor, en başından bir daha inanıyoruz. “yenilirsek” diyoruz, “yenilirsek de, e anımız olmuş olur, oyun oynamış oluruz” diyoruz. O uzatma illaki geliyor işte, ısınmak için maça daha çok asılıyoruz, çünkü kendi kalemizde gördüğümüz her gol çok üşütüyor bizi...
 Ben o kocaman sahada bana doğru koşuşuna, aynı atağa son sürat koşuşumuza çok inanıyorum. Dostluktan hep hükmen galibiz ya, ben bu oyunu seninle oynamayı seviyorum. İyi ki deplasmanda ben yedek kulübesinde beklerken, sen “oturabilir miyim” diye sordun... O sahada trübün yuhalamalarını hiç duymadan, hep bulacağım seni. İyi ki doğdun!